29 Ocak 2010 Cuma


Ben her sonbahar aşık olurum
Yaprakların kuruyup evrenin uykuya daldığı zaman
Ayrılık rüzgarları eser nice sevdalar sona erer
Yağmurlarda ıslanır kaldırımlar
Akşam erken saatte gelir karanlık
Ve sokak lambaları yanar
Artık ötmemekte cırcır böcekleri
Yosun kokusu silinmiş havadan
Ben her sonbahar aşık olurum yalnızlığıma
Mutluluğu ararım başka mutsuzluklarda...

15 Ocak 2010 Cuma

ÇİÇEK SEVGİSİ

Hani bazı tanıdıklar vardır çiçekleri acayip severler. Evine bir girersiniz sanki bir botanik bahçesi. Ne kadar süslü çiçek varsa evindedir. Aman sakın bu ne çiçeği diye sormayın yoksa uzun bir müddet çiçekler hakkında nutuk dinlersiniz. Bende severim çiçekleri ama odamda bulundurmaya çekinirim. İlgilenemezsem susuz kalırlar ölürler diye. Hatta işimin önemli bir parçası olmalarına rağmen evimde çiçek bulundurmam. Doğada kendi halinde onların varlığını izlemekten daha bir hoşnutum. Bahar gelese diyorum. Yazın sıcak kışın soğuk ama bahar öyle değil. Hanımeliler açar mis gibi kokar en köhne sokaklar bile. Neyse konuyu fazla dağıtmadan devam edelim. Konumuz çiçek sevgisiydi. Çiçekleriyle konuşur bu insanlar. Onların halini hatrını sorarlar. Aralarında garip bir telepati vardır. Hatta müzik dinletenler var. Bir keresinde tvde biri kitap okuduğunu söylüyordu. Öyle kulak misafiri oldum sadece. Çok merak ettim ama hangi kitapları okuyor. Mazallah yaprak dökümü felan okur çiçeğin yaprakları dökülür bir daha açmamak üzere rahmetli olur =) . Televizyon izletmeyi deneyen varmıdır acaba. Ciddi ciddi çiçeğe tv izleten. Onlarda canlı değilmi. Ama yok oda olmaz sonra aşk-ı memnu felan izler sizi dalları ile taciz eden sapık bir bitkiniz olabilir =) . Müzik dinlemesine birşey demem. İsmail YK dinlerse biraz sakata gelebilir ama. Sararma solma vb etkiler görüyorsanız anlayın bitkiniz abidik kubidik müzikler dinliyor. Hemen daha usturuplu müziklere yönelin. Ne bileyim Sertab Erener dinleyin. Fasıl dinletin ama rakıyla sulamayın onu =) Çiçekleri sevin onlarda sizi sevsin. Yada siz sevdiğini sanın . Sosyal boyutta çiçekler pek bilinmiyor. Onların ışığı, suyu, nemi vesaire değişirse strese girmeleri muhtemel. Çiçek gibi olun rengarenk bir hayat sürün dostlarım.

14 Ocak 2010 Perşembe


Okunmuş pirinç yerine okunmuş çerezle bira olsa ya =)

11 Ocak 2010 Pazartesi

KAĞIDA KALEME İHANET


Teknoloji ne güzel şey değil mi? Cep telefonunuz yanınızda olmadan dışarıya çıktığınızı düşünün. Ciddi ciddi düşünün. Büyük bir eksiklik hissedeceğiniz malum. Diyelim unutkan bir insansınız. Kitabınızı, kaleminizi, almayı düşündüğünüz birşeyi, anahtarınızı, bir arkadaşınızın doğum gününü... unuttuğunuz olmuştur. Toplamda bu detaylara bakılınca sayı gerçekten büyüktür çokça unutmuşsunuzdur. Ama cep telefonunuzu unuttuğunuz. Eğer unutkanlık sağlık sorununuz değilse bir elin parmakalrını geçmez.Bilgi bilişim teknolojileri o kadar hayatımıza girdiki cep telefonundan başka. Eskiden bir büyüğe danışırdık şimdi gugıla danışıyoruz. İlkokul öğrencileri bile ödevlerini internet üzerinden yapıyor. Hani diyorlar devir bilişim çağı. Onu diyen beri gelsin hele. Nah bilişim çağı. Devir kopyala yapıştır yada ingilizcesi ile copy paste çağı. Bırakın sıradan bir öğrencinin kopyala yapıştır sayesinde kapsamlı bir ödev ortaya çıkarmasını akademik düzeyde ünvan sahibi bir hoca bile bu yolla akademik bir ders notu ortaya çıkarabilir. Evrim hep tartışılır. Eğer gerçekten evrimsel bir süreç varsa teknoloji ile insanın evrimi gerileyecek. İnsan hazıra alışkın,koca götlü bir yaratığa dönüşecek diyorum ben. Buda benim evrim tezim. Bizim geliştirdiğimiz teknoloji bizim sonumuzu getirecek. Eskiler sağlamdır sağlıklıdır deriz dururuz hep. Ruhsal ve bedensel o kadar hastalıklı bir hale geleceğizki sağlıklı olan eski nesilleri hatırlayacak hafızamız kalmayacak. Zeka ile bedenin evrimi ters orantılı ilerliyor. İnsan keşfettikçe işin kolayına kaçmaya çalışıyor. Yaptıklarımızı robotlar makinalar yapmaya başlayınca biz ne yapacağız? Gün gelecek taharet robotu yapacak adamlar dötümüzün yerini unutacağız =) İleride belkide yerinden kalkmayan elektronik cihazlarla düşünce gücüyle nesneleri kontrol edebileceğimiz bir çağa ulaşacağız. Suni insan olacağız. Almamız gereken besinleri kapsüllerle alacağız. Şimdiki çocuklar çok zeki diyoruz. Evet öyleler kafaları herşeye çalışıyor. Daha da çok şeye çalışacak. Ama gelecek nesil zeki ve tembel bir nesil olacak.Bu kadar maval okudun e sende yazdıklarını net üzeriden yazıyorsun ne iş diye bilirsini zaten bu bir özeleştiri. Neyse çokta karamsarlığa kapılmaya gerek yok. Tabi birde işin sosyal boyutu var. Malum teknoloji kolaylık. Hiç aklınıza geldimi. Birbirini çok seven bir çift. Aşkın deminde. Araya mesafeler giriyor. Delikanlı gurbete gidiyor. Okumaya, çalışmaya, askere vesaire...Internet ne gezer.Telgraf bile yok. Sadece mektup. Delikanlı oturuyor masanın başına yazıyor sevdiceğine duygularını. Seni seviyorum diyor sevdiğine. Hasretle öpüyorum gözlerinden. Koyuyor zarfa. Kalkıyor sandalyesinden. Tutuyor postanın yolunu teslim edip eve dönüyor. Sevdiğinin o mektubu okuduğu günü hayal ediyor. Aradan belki bir ay geçiyor ve sevdiği mektuba ulaşıyor. Hasretle iki dakikada okuyor. Seni seviyorum Hasretle öpüyorum gözlerinden. Sesini duyuyor kulaklarında sıcaklığını hissediyor gözlerinde. Vede oda oturup yazıyor mektubunu. Ve SENİ SEVİYORUM diyor. Delikanlı bunu okuyabilmek için belki bekliyor. Posta bu. Eski zamanlar. Gurbetlik bu,askerlik. Harbi var,zulmü var hayatın. Delikanlı mektuba ulaşamıyor belkide, şehit düşüyor bir cephede. Sevdiğine haberi aylar sonra geliyor. Üç satırlık bir mektupta o öldü diyor. Yüzü gözünde sesi kulaklarında yitip gidiyor. Seni seviyordum diyor gözündeki yaşlar...Şimdi oturup msn iletilelerimizi okuyalım. Hayatı ne kadar boşa harcadığımızı görürüz. Sevdiğinize sevdiğinizi söylerken laf olsun diye değil daha bir yürekten söyleyin.Sevginizi bol keseden harcamayın. Yazdıklarınızın içinin dolu olduğundan emin olun. Sağlıkla kalın =)

9 Ocak 2010 Cumartesi


Güzele bakmak sevaptır derler
Bir şişe şarapla girilecekse günaha

Güzelleşecek belkide kafamız
Aynada bakmakla kendimize gireceğiz sevaba
Hesabı denk getireceğiz öteki tarafta

8 Ocak 2010

Eskimiş şarkılar mezarlığının bekçisi eski bir keman
Elimizde küfürden bir anahtar sayıp söveriz açmak için kapısını
Şarkılar şarap olur akar
Yay gelene dek ay doğar
Akşamdan kalmış bir şair mezarlığın kapısında sızar
Sevdaya dair ses vemiyor teller
Birbirine paralel olsada yürekler
Biz hüzünlü bir keman sesiyiz
Kulağımızın dibinde söven ayyaş bir şairin nefesiyiz...

26 Aralık 2009

HERŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

CAN YÜCEL